Sürgün ve Ask

Öyle acilar var ki en demli, en derin ve en anlamli söz üreten dilini corak toprak gibi verimsizlestirir. Sözlerin dem tutmaz olur. Beklenmedik hickiriklar duraginda bir basina kalirsin. Yüzünde asili duran pembe gülüsler, vehimli düsüncelerin dar sokaklarinda topraga karisir. O zaman bin parcaya bölünür hissiyatini kaybetmis kalbin.
Her sey o gecede basladi. Meryemin dogum gününü kutladigi gece... Suskunlugun dili o gece cözüldü. Söylenmeyen sözler o gece dillendirildi. Calinmayan sarkilar o gecede söylendi. Ask, o gece kanatlandi. Durgun duygular o gecede costu. Kaleme alinmayan siirler, o gece yazildi. Yasakli sarkilara vurulan prangalar o gece kirildi. Her türlü aldatis, aldanis ve farkliliklara o gece rest cekildi. Aska kurulan tuzaklar o gecede bosa cikartildi. Aklin ve mantigin barinagindan kurtulan duygu ve düsüncelerin özgürlük bayrami o geceye denk düstü. Ask o gece öldürdü ölümü. O gece yüreklere düstü cemreler. O gece dirildi sevdanin enkazinda can veren sevgiler...
Ask gecesi oldu o gecenin adi...
Toplumsal olaylari gündemine alan yazar ve sair M. Sait Ulucay, Sürgün ve Ask Romaniyla 1944 yilinda Rusyada cikarilan Toplu Sürgün Kararnamesi ile baslatilan bir soykirimi, Kirimin Yalta sehrinden Özbekistana sürgün edilen, 12 yillik sürgün hayatindan sonra Türkiyeye kacak olarak gelen bir ailenin can yakici ve dramatik hayatina dokunarak anlatiyor. Sürgün yillarinda cekilen acilara, sonrasinda yasanan asklara ayna tutuyor.
M. Sait Ulucayin merakla beklenen romani Sürgün ve Ask, ari duru bir dil ve ustalikla yapilan betimlemelerle akici bir anlati sunuyor.