Hindistan Siiligi

Asirisiyla mutediliyle Emevler ve Abbasler döneminde Ali evladina uygulanan baskilardan bunalan Siler, kücük gruplar halinde Hindistan alt kitasina göc etmeye baslamislar ve Muhammed b. Kasimin 711 yilinda Sinde girisiyle baslayip 16. yyda zirveye ulasan fetihlere Sünnlerle birlikte istirak etmisler; daha sonra Delhi sarayi ve Mugal imparatorlugu gibi Hindistanin farkli devletlerinde bazi önemli görevler üstlenmenin ötesinde, alt kitanin bazi bölgelerinde üst düzey yönetici konumuna yükselmislerdir. Bu suretle Farsca, Hindistan diplomasi ve müzakere dilinin önemli unsurlarindan birisi haline geldigi gibi, cesitli yönleriyle Fars kültür ve din anlayisi bölgede kendisini hissettirmeye baslamistir.
Hindistanda bu fethedilen bölgelerde, Hindular basta olmak üzere diger unsurlarin kitle halinde Islama girisini saglayan tebligcilerden önemli bir kisminin, Hz. Ali ve Ehl-i Beytine hürmet atfeden sf ve seyyidler olduklari ve bunun da, daha sonraki evrede, bölgedeki Silesmenin önünü actigi görülmektedir.
Bölgedeki Siler ve Si kültürünün Behmen sultanligi 1347-1526, Bijapur Adilsah sultanligi 1489-1686, Nizamsahler 1490-1633, Kutubsahler 1512-1687 ve özellikle Avadh-Kudh hanedanligi 1732-1856, hatta Sünn Mugal-Babürlüler dönemi gibi yönetim ve idareler döneminde nüfuz ve varliginin daha da arttigi ve Hind Si ulemasinin, Irak Atabatina ihtiyac duymayacak sekilde nispeten din hiyerarsisini olusturmaya basladigini da kabul etmek gerekir.
Bununla birlikte Safeviler, kendilerini bu Si hanedanliklarin ve bölge Silerinin hamileri olarak gördükleri gibi, onlar da Safevileri metropol ana vatan gözüyle bakmaya devam etmislerdir. Bölgede Si-Sünn karsitligi ve tansiyonunun yükselmesinde bunun cok önemli katkisi olmustur.
Hindistan Isna Aser Siligine asil rengini veren ve günümüze kadar devam eden Si kurum ve müesseselerinin temelini atan, hic süphesiz Avadh-Kudh hanedanligi olmustur. Bununla birlikte bölge Sünnliginde oldugu gibi, Hint Siliginin de en azindan ritüeller baglaminda alt kitada yaygin olan bircok din ve anlayistan oldukca etkilenen eklektik bir karaktere sahip oldugunu görmek sasirtici olmasa gerektir. Diger taraftan Silik, bölgedeki Si yönetim ve hanedanliklar tarafindan korunup himaye edildigi dönemlerde bile, azinlik olmaktan kurtulamamistir. Zaten 1947de Pakistanin ayrilmasindan önce bile, Müslümanlarin genelinin Hindistanin yaklasik yüzde on birini olusturdugu dikkate alinirsa; bütün kollariyla Silerin de Müslümanlar icinde azinliktan kurtulamamis olmalari, onlarin Hindistan toplumunda hak ettikleri sekilde yer edinememelerinin en önemli sebeplerinden birisi olsa gerektir. Bölgede Silerle Sünnler arasindaki mevcut gerilim, Pakistan kurulduktan sonra da artarak devam edecektir.