Kitabül Pinhan

Kucuk bir Osmanli sancaginin esamesi okunmayan siradan bir sehrine görünüste basit bir olayin ardina dusmek icin gelen iki yolcu, aslinda dört yuz yil önce baslamis bir hikayenin izini sürdüklerinden habersizlerdi. Bozkirin ortasina kurulu sehrin en namli hanina gelen adamlar sadece gecici bir barinaga degil, insanlar arasindaki güc iliskilerini kökten degistirecek bir hayalin, yarim kalmis bir hikayenin tam ortasina yerlesiyorlardi. Aslinda bu büyük hayalin yaktigi ilk kivilcim harlanmadan sönmüs, coktan küllenmisti. Ya da öyle saniliyordu. Endülüste yazildiktan sonra kayboldugu düsünülen Kitabül Pinhanin yeniden ortaya cikisi, bütün güc denglerini alt üst etmis, Osmanli topraklarinda amansiz bir takip baslamisti. Bu efsunlu kitaba sahip olanin elde edecegi sinirsiz güc, sadece insanlarin degil cümle mahlukatin üzerinde tahakküm kuracagindan bir an önce bulunmali ve yok edilmeliydi. Mehmet Ali Arslanbabanin ilk romani Kitabül Pinhan, gizli ilimlerde derinlesen bir alimin yaktigi iktidar atesinin dünyayi nasil yakip kavurabilecegini gösteriyor.
Size, iste bu mezarlikta defalarca kez tekrarlanan o guc mücadelelerinden birini anlatacagim. Peki neden anlatilir bu tur hikayeler Dinleyen ibret alsin diye mi Halbuki, insanin duydugundan ibret aldigi koskoca bir yalandir; yasadigindan alirsa ne ala. Ayrica siz anlatacaklarima hikaye dedigime bakmayin, hepsi hakikat.